28 Şubat, 2012

BUGÜN KİTAPLARDAN VE FİLMLERDEN KAUI HART HEMMINGS'İN VE ALEXANDER PAYNE'NİN "THE DESCENDANTS", YANİ "SENDEN BANA KALAN"I


Orijinal adı “The Descendants” olan kitabın filmi Altın Küre’de ve Oscar’da bazı ödüllere layık görüldüğünden, öncelikle filme bir el atalım istiyorum.

Karısı komada olan bir adam, daha önce pek de ilgilenmemiş olduğu iki kızıyla bir anda baş başa kalınca ne yapar? Çocuklar ne yer, ne içer, ne sever, ne sevmez, ne konuşur, bilmezken ve bununla başa çıkmaya çalışırken bir anda büyük kızı Alex’ten karısının kendisini aldattığını öğrenir. Kadın uyansa mı, uyanmasa mı, diye düşünürken esas adamımız karısının aşığının peşine düşer. Bu heyecanlı yolculukta çocukları ve kendisini daha da iyi tanır. Ama taşlar yerine oturur mu, yoksa esas adamımızın kafasına mı iner, filmin sonunda saklıdır. Çok sevdiğim bir film olan Mustafa Hakkında Herşey’i hatırlattı bana film elbette. Hatta Mustafa’da izlediklerim üzerine elimde olmadan az biraz şiddet, pataklama bekledim diyebilirim. Ölmekte ya da ölmüş olan bir insana saygı sorunsalının ne kadar içinden çıkılabilir böyle bir durumda diye düşünerekten, merakla izledim baş karakterimizin tepkilerini. Ama aldatma hikayesinin de ötesinde, karısının yokluğuna alışmak zorunda olan ve çocukların sorumluluğunu bir anda üzerine alan bir adamın ağırlık altında tökezlemesini izliyoruz. Adamımızı George Clooney oynayınca daha da keyifli bir hale geliyor film.




Kızlarımız Scottie ve Alex’in bu durum karşısındaki tavırları da benim için bir merak konusuydu ve bu iki karakterin, özellikle büyük kızımız Alex’in oyunculuğu bence iyiydi. Tüm bunlara rağmen filmde beni rahatsız eden bir durağanlık vardı ve ara ara “hadi ama, burada da az tepki ver arkadaşım,” ya da “Bu klişeye yer verilmeseymiş, madem dramatize edeceksin, başka bir yol deneseydin,” dediğim oldu ama Türk filmlerinde damardan aşırı doz aldığım ‘ateşli ve aşırı tepkiler’ olabilir bunun sebebi, emin değilim. Bir de filmi izlerken “Hawaii’ye gitmek istiyorum! Lüffen biri beni şu sahillere fırlatsın, yeter artık çalışmak da neymiş,” diyebilirsiniz, çünkü dış mekanlar harika, hatta Lost severler daha da bir sevecekler dış mekanları. Oraya gitsek kaybolmayız gibi geliyor bana bazen.

Kitapla filmin konusu paralel olsa da, kitapta filmin bir on katı kadar ayrıntı olması kaçınılmaz sanırım. Ama çok vurucu ve yaratıcı bulduğum çok önemli ayrıntıları ancak kitapta görebildim. Hatta ayrıntılara da girmeden, hikayenin dış hatlarındaki çok vurucu unsurlar ve bana göre hikayenin içime işlemesine sebep olan önemli noktalar kitapta kalmış. Baş karakterimizin aslında çok mizahi bir yanı var ve kızlarıyla diyaloglarında sesli güldüğüm ya da gözlerimin dolduğu bir çok yer var. Dramın yanı sıra kitaptaki hafif alaycı ve komik üslup benim kitabı aslen çok beğenme sebebimdir. Çevirdiğim kitaplar arasında beni en çok sarıp sarmalayan kurgulardan birisine sahiptir. “Çocuklarım olduğunda harika diyalog kurarım, çünkü benim ruhum genç, ayrıca ben zaten eğlenceli birisiyim,” diyen ve anne baba olmayı düşünen herkes okumalı derim. Ayrıca harika sonlu kitaplar listemde ilk ona girer der, yazımı sonlandırırım. Kitap Callisto Yayınevinden birkaç güne kalmaz çıkar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder