27 Haziran, 2012

KÖPEĞİNİZLE TATİL



4 sene önce, küçük kızımla yaşamaya başladığımdan beri içimde kalır biryerlere onunla birlikte gitmek meselesi. Onlarla girebileceğimiz kafeler falan olsa diye hayaller kurarım hep. Fakat geçtiğimiz senelerde Antalya sahillerinde uzanırken, köpeğiyle suda oynayan, mutlu mutlu koşturanları gördüğümde bambaşka üzüldüm… Kızım İstanbul’daki evimde, benim bir arkadaşımın yanında, yemek yememek gibi huysuzluklar eşliğinde mutsuz mutsuz beni bekliyordu. Keşke Sheram da yanımda olsa diye öyle çok istedim ki…

Bu yaz tatilinde buldum bu fırsatı nihayet. Köpeğimizle çoğu otelde kalamayacağımızı bildiğimden plan sevmeyen, tatil için özellikle plan yapmaktan pek hoşlanmayan, rezervasyon düşmanı ben, mecburen internet üzerinden çılgın bir araştırmaya giriştim. Köpeğinizle kalınacak yerler listeleri üzerinden düşündüm, otelleri aradım vs. Aklımızdaki ilk yer Olimpos olduğundan ve daha önce burada köpeğiyle gezen insanlar gördüğümden, kabul edeceklerine gayet emin edamla buradaki ağabeyleri aradığımda Olympostaki hemen hiçbir yerin köpekle kalmaya izin vermediğini öğrendim. Gelebilirsiniz, ancak gece dışarıya bağlarsınız diyenlere hafiften gülerek “Peki amca, sağol,” diyip kapattım telefonu. Ancak Olimpos Orange’dan konuştuğum kişi, “Telefonla sorarsanız kabul etmeyiz derler, buraya gelip sorarsanız duruma göre kabul edebilirler,” dedi. Bu riski almak istemedim. Arayışımın sonucunda ise Olimpos’ta “Buyurun gelin, hiçbir sorun olmaz” diyen tek bir yere ulaştım. Country House/Köy Evi. Telefon numarasına internetten ya da facebook üzerinden ulaşabilirsiniz. Gayet de sevimli bir yermiş edindiğim bilgilere göre. Akabinde Kelebekler Vadisini aradım ve buradan da “Hiçbir sorun olmaz,” dediler. Ancak buraya tekneyle geçildiğinden, Sherayla oraya gitmeyi tercih etmedim. Yani orası da kabul ediyor.

Arayışıma Kabakkoyu ile devam ettim ve ilginç diyaloglar içerisinde buldum kendimi. Sea Valley isminde, denize sıfır olan tek bir yer haricinde hiçbir yer bu soruyu niye sorduğumu anlamadı. “Nasıl yani? Köpeğiniz çok mu saldırgan ki?” gibi sorularla karşılaştım. Tabii ki de gelin, niye sordunuz ki? kıvamındaki genel tavır pek hoşumuza gittiğinden, burada karar kıldık. Kabakkoyu gitmesi biraz zahmetli, ama zahmetli olduğu için güzel bir yer. Keza bir çok insanın yoldan dolayı burayı tercih etmediğini, dolayısıyla mekanın güzel kaldığını düşünüyorum. Burada Turan Hill Lounge isminde bir yere rezervasyonumuzu yaptırdık ve burada çalışan Işık Hanıma köpekle alakalı saçma sapan sorularla dolu mailler attım. Turanda da 4 tane köpek olduğunu söylemişti ve cinslerine varana kadar sordum. Kendisi maillerime sabır ve sükunetle cevaplar yazıp, bizi bıkmadan bilgilendirdi. Sonunda Shera’nın orda mutlu bir hafta geçireceğini umaraktan gittik Kabakkoyu’na. İnsanlar Shera’dan rahatsız olmak bir yana, kendisine baya insan muamelesi yaptılar. İkinci akşam Turan’daki sorumlu kişi (Ahmet Bey) “Niye tasma takıyosunuz ki? Çıkarın, rahat bırakın kızı” diyince insanlar gıcık kapar mı ki tereddütü eşliğinde saldık Shera’yı. İstanbul’dan başka memleket yüzü görmemiş Shera Hanım mutluluktan kuyruk sallaya sallaya dilediği gibi toprağa bastı. Kimse kendisine kızmadı, kimse “Ayyy çikin kopaanızı lüffen” demedi, kimse “Tasmasını takar mısınız reca essem?” diye çemkirmedi. İnsanlar iki gruba ayrılıyorlardı. Dönüp bakmayanlar, dönüp sevenler. Anladım ki, zaten etrafta sessizce gezinip duran, arada yemek için şirinlikler yapan bir köpekten rahatsız olacak bir insan horozların, tavukların, ördeklerin, kazların bolca ortada dolandığı bu yere gelmez imiş. Sheram bir hafta boyunca dağ bayır gezdi, denize girdi ve bir tane ters bakışla karşılaşmadım. Öyle ki, denize girmekten korkan İstanbul çocuğunu görenler birlik olup, işlerini güçlerini bıraktılar ve “Hadi kızım, korkma!” diyerek, kendisini denize sokmak için seferber oldular. Denize giren Shera karşısında baya bildiğimiz alkışlar falan yükseldi. Kendisini genellikle yanına yaklaştırmayan ve kendisine uzaylı gibi davranan şehir insanından sonra şaşkınlık ve mutlulukla dolu bir hafta geçirdi kızımız. Işık Hanım da her konuda son derece ilgiliydi ve Shera’nın yüzme korkusunu yenmesi için üstün çaba gösterdi  Buradan çıkarken Ölüdeniz’e bir uğrayalım dedik. ‘Dikkat, insan var!’ diye anlatabilirim Ölüdeniz’i kısaca. İçeri girmemizle bir güvenlik görevlisinin bize doğru koşarak “Köpek yassah, çıkarın, sahile salmayın” demesi bir oldu. “Tamam çıkıyoruz zaten,” dememize rağmen, bizi çıkışa kadar bir metre gerimizden söylene söylene takip etti. Sonunda dönüp sıcağın uyuşturduğu beynimin arta kalanıyla adamla tartışmaya başladım. Güvenlik görevlisi birken, iki oldu. Hiç çıkarmadığımız tasmayı takmamız konusunda bizi şiddetle uyardılar. Ölüdenizden koşarak uzaklaştık. Baya babasının bahçesinden kovalar gibi kovaladı güvenlik adamı bizi. İstanbul’un en saçma yerini hiç aratmıyordu bence Ölüdeniz bu anlamda.

Dönüş yolumuzda Ege’den gelmeye karar verdik ve bir gece Ayvalık, Cunda’da kaldık. Cunda’nın en güzel, en pahalı otelleri köpeklere hatta bazı bazı çocuklara izin vermiyordu. Bizi kabul eden tek yer olan Nesos Butik Otele gittik, seçim şansımız yoktu zaten. Burada bizimle ilgilenen Coşkun adındaki arkadaş bize karşı son derece sevecen ve ilgiliydi ve Shera’ya da oraya girme, buradan çık, şurdan zıplama demedi. Rahat bir gün geçirdik. Ayrıca otel de oldukça sevimli ve çimen bahçesi köpeğin dolanması için çok uygun. Ertesi gün Coşkun Bey bize Cunda’yı gezdirdi ve ara ara Sherayı elimizden alıp, siz fotoğraf çekilin, takılın dedi. İyi de anlaştılar=) Zaten onların da otelde bir köpekleri varmış, fakat rahatsızlanmış olduğu için bizim gittiğimiz gün orada değildi. Bu arada Cunda’yı görebildiğimiz kadarıyla çok sevdik.

Eğer şansınız varsa, köpeğinizi tatil süresince birilerine ya da pansiyona bırakmak yerine yanınızda götürün derim. Denize girsin, kumlarda tepinsin, çimenlerde koşsun, kozalakları ısırsın, mutlu mutlu yuvarlansın. Evde kıyafetinize sarılıp üzgün üzgün sizi beklemesin. Siz de onu merak etmektense, onla beraber koşturur ya da dinlenirsiniz. Onlarla her şey daha güzel!

4 yorum: